1 MAYıS'TAN HıDıRELLEZ'E: YITIRILMEMIş UMUTLARıN üLKESI TüRKIYE

Kardeş Türküler grubunun solisti, neşeli Rumeli türkülerinin başarılı yorumcusu Fehmiye Çelik, aynı zamanda bir Balkan kültürü ve müziği araştırmacısıdır. Hıdırellez'i onunla konuştuk

Ne tuhaf bir ülkeyiz. Her şey o kadar iç içe ki birbirinin üzerine basılmış fotoğraflar gibi karmaşık bir görüntümüz var. Sadece bu haftaya bakmak bile yeterli. İşte 1 Mayıs İşçi Bayramı. 1921'de bile, İstanbul'da, işgal kuvvetlerine göstere göstere dalgalandırılabilen kızıl bayrağın özgürlüğü, sonraki yıllarda "Bahar Bayramı" dayatmasıyla unutturulmak istendi. Yüzyılın çoğu seneleri, mayısın ilk günü kırların, çiçeklerin, neşe içinde yiyen, içen, eğlenen insanların imgesiyle geçiştirilmeye çalışıldı. Oysa, neşeli kırlar, uyanan doğa, diğer adıyla Hıdırellez İşçi Bayramı'nı izleyen altıncı günde kutlanıyordu zaten yüzyıllardır. Ve 1972'de, aynı gün bütün Balkanlar'da, Trakya'da, Ege'de, Marmara'da gün doğmadan Hıdırellez ateşlerinin yakıldığı saatlerde ne yazık ki Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan idam ediliyorlardı. Öyle bir hafta bu!

Deniz Gezmiş, idam sehpasına çıkmadan, son isteğinin Rodrigo'nun gitar konçertosunu dinlemek olduğunu söylemişti. İspanyol besteci Joaquin Rodrigo Vidre bu ünlü konçertoyu, İspanya iç savaşında ölen altı yüz bin cumhuriyetçinin, devrimcinin anısına bestelemişti. Faşist Franco'nun halkına yaşattığı acıların yanı sıra, hayatı, direnci, umudu, coşkuyu anlatır. Umut ve coşku Hıdırellez'in de ana temasıdır. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının mücadelesini unutmadan, Hıdırellez'i selamlayalım istedim bu hafta, umudun ve coşkunun peşinde.

Hıdırellez, 6 Mayıs'ta, yoğunlukla bütün Balkanlar'da, Trakya'da, Ege ve Marmara'da kutlanır. Hayatın yeniden doğuşu, umudun yeşermesi, coşkunun doğadan insanın kalbine akması demektir Hıdırellez. Kardeş Türküler grubunun solisti, neşeli Rumeli türkülerinin başarılı yorumcusu Fehmiye Çelik, aynı zamanda bir Balkan kültürü ve müziği araştırmacısıdır. Hıdırellez'i onunla konuştuk.

Fehmiye Çelik

Bir tür yeniden canlanma diyebileceğimiz bu kutlamaların geçmişten beri çok yaygın olduğunu belirtiyor Fehmiye Çelik:

"Bahar bayramı diyebileceğimiz Hıdırellez, sadece bir baharın gelişini kutlama değil. Balkanlar'dan Karadeniz'e, Mezopotamya'dan Kafkaslar'a ve Orta Asya'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada çok derin kökleri olan bir kültürün yansıması. Nevrozla başlayıp Hıdırellez'in kutlandığı 6 Mayıs'ta doruğa çıkan bir tarihsel ritüel."

Hıdırellez kutlamalarının çok doğal bir kültürel geçişkenlik taşıdığını biliyoruz. Örneğin Karadeniz'de, aynı gün, aynı saatlerde Hıristiyanlar kiliselerin bahçesinde kiraz ağaçlarına şarkılar söyleyip yeşili kutsarken, Müslümanlar da denizde yedi dalgadan geçip dilek dilerlermiş. Fehmiye Çelik, efsanelerde de bu buluşmanın olduğunu söylüyor:

"Hıdırellez'e adını veren Hızır ve İlyas'ın anlamı da ilginç. Hıdır, 'hızır'dan gelir ve Arapçada 'yeşil adam' anlamındadır. Dirilişi anlatır Hızır ve İlyas. Bahar, yeşillik hep diriliş, yeniden doğuş kavramıyla ilişkilendirilmiş. Paskalya'nın, yani İsa'nın dirilişinin de bu aylara denk gelmesi tesadüf olabilir mi? Aya Yorgi efsanesini hatırlayalım. Büyükada'da kutlamalar yapılır, dilekler tutulur, tıpkı Hıdırellez gecesi gibi. Bu da 23 Nisan'dadır; yine aynı aylar. Daha da ilginci, tasvirlerde Hızır da beyaz atın üstündedir, Aya Yorgi de. Söylemek gerekir ki coğrafi sınır vardır ama kültürel sınır yoktur."

Kuzey yarım kürenin orta kuşağını oluşturan coğrafyanın neredeyse tamamında, başka adlar ve sebeplerle de olsa kutlanan bu yeniden doğuşun ritüelleri neler? Orta yaşına varmış çok kişinin çocukluğunda tanık olduğu kutlamaları şöyle hatırlatıyor, Balkan kültürü araştırmacısı Fehmiye Çelik:

"Yakın zamanlara kadar Balkan göçmeni ailelerde gelenekler yaşatılıyordu. Gül fidanı ve söğüt ağacı, eskiden çoktu İstanbul'da. Bunlar Hıdırellez için önemlidir. O sabah anneler çocukları yüzlerine söğüt dallarını sürterek uyandırırlardı. Sonra o dalları kapılara, kirişlere, duvarlara takarlardı. Evlerin içi yemyeşil söğüt dalları ile süslenmiş olurdu. Zaten bir gün önceden evler kıyı köşe temizlenirdi. Sebebini ise büyüklerimiz 'Hızır gelecek, evleri dolaşacak, pis görmesin' diye açıklarlardı. O gün kimse eline süpürge ve iğne almazdı, öyle bir inanış vardı. Herhalde Hızır'ı karşılamak için beklemeyi simgeliyordu. Hıdırellez günü mutlaka kırlara çıkılacak, özellikle de salıncak kurulacak ve sallanılacak. Neden? Sanıyorum uçar gibi sallanmak ferahlamak, kötülükleri savurmak anlamındaydı. Bir de mutlaka bir su kenarına gidilecek. Irmak, dere yoksa, mahalle çeşmesinde, o da yoksa lavaboda el yüz yıkanır, sonra bir avuç su başın üzerinden arkaya atılır ve tekerlemeler söylenirdi. Martaval (martıfal) geleneği vardı bir de. 5 Mayıs'ta kapı kapı dolaşılır ve evlerden küçük objeler, mesela bir toka, yüzük, küpe vb. toplanır, bunlar bir küp içine konurdu. Küpün içine çiçekler, yeşillikler de atarlardı. O gece küp bir gül fidanının dibinde bekletilirdi. Sabah, herkes toplanır; anası babası sağ ve çok sağlıklı bir küçük kız seçilir, küpün yanına oturtulur. Sonra martıfalcı başı gelir, onun yüzü örtülür. Küçük kız küpten bir obje alır, gösterir. Martıfalcı da bir mani okur. O objenin sahibi ile maninin anlamı örtüşürse tam şenlik olur. Genelde genç kızlar, nişanlılar filan katılırdı bu kutlamaya. Öyle birkaç mani hatırlıyorum:

Martıfal başı mısın

Cevahir taşı mısın

Bir mani söyleyim

Cebinde taşır mısın

***

Martıfalın küpü var

(H)erkesin bir fali var

Ölürüm bu sevdayla

Kavuşamazsam sana yar

***

Dere boyu pıtırak

Sen gül yârim ben yaprak

Sarılalım yatalım

Düşman gözüne toprak

1970'lerde Bulgaristan'da Hıdırellez kutlaması (F. Çelik erşivi)

Peki şimdilerde durum nasıl? Sitelerde, beton bloklar içinde yaşayan, bir parça bulutu, bir avuç güneş ışığını doğa sanan, mevsimlerin geçişini, kuşların uçuşunu göremeden büyüyen çocuklar için bir anlam ifade ediyor mu Hıdırellez?

"Balkanlar'da bu gelenekler bizden çok daha yoğun şekilde devam etmekte" diyor Fehmiye Çelik:

"Örneğin Bulgaristan'da marteniçka ile başlıyor baharın karşılanması. Baba Marta da deniliyor, yani Marta Nine. Bu yaşlı, mart ayında kırmızı ve beyaz ipliklerden bileklikler yapar ve insanlara dağıtırmış, söylencelere göre. Kırmızı, hayatı temsil edermiş, beyazsa huzur, sağlık ve barışı simgelermiş. Bu gelenek hâlâ çok yaygın. Sonra Kukeri Şenlikleri bütün neşesiyle sürüyor oralarda. Bizde Hıdırellez geleneği Balkanlar'daki kadar canlı ve yoğun yaşanmıyor artık. Trakya'da Kakava Şenlikleri devam ediyor ama neredeyse turistik bir faaliyete dönüştü. Marteniçka geleneği kısmen sürüyor, gençlerin de hoşuna gittiği için. Hıdırellez gecesi, yani 5 Mayıs gecesi ateş yakıp üzerinden atlama geleneği, bir gül dibine dileğini taşlarla çizmek ya da kâğıda yazıp gömmek gibi kimi küçük ritüeller kırsal kesimde sürüyor ama anlamını yitiriyor giderek. Gençler için bir değer ifade etmiyor, sadece büyüklerinin, yaşlı ninelerinin inançları gibi bakılıyor."

Zaman akıp gidiyor, değişen hayat koşulları ve biçimleri gelenekleri değersizleştiriyor. Oysa insan, inandıklarından öte inanmak istedikleriyle vardır; Hızır ve İlyas boz atlarına binip gelseler evimize, ateşleri yakıp dilekler dilesek, bir gül fidanının dibinde oturup maniler söylesek ya da dinlesek içimizde bir gökyüzü gibi genişleyen ferahlık hissi ile daha mutlu olmaz mıydık?

Marteniçka bilekliği

İbrahim Dizman kimdir?

1961'de, Çanakkale'de doğdu. Ankara Üniversitesi'nde, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Türk Dili, Güzel Sanatlar Fakültesi'nde Yaratıcı Yazarlık dersleri verdi.

1983'ten beri çeşitli kültür-sanat ve edebiyat dergilerinde eleştiri-röportaj, değerlendirme ve kültür tarihi üzerine inceleme-araştırma yazıları yazdı.

İbrahim Dizman'ın ikisi roman olmak üzere yayımlanmış 20 kitabı var; bir kitabı Yunancaya da çevrildi.

Dizman'ın yönetmenliğini yaptığı 4 belgesel film de bulunuyor.

Sahnelenmiş iki tiyatro oyunu bulunmakta. Ayrıca, çeşitli sahne gösterileri de hazırladı ve uyguladı.

Kültür Bakanlığı Roman Başarı Ödülü, Behzat Ay Ödülü ve Genel-İş Abdullah Baştürk İşçi Ödülü sahibi de olan Dizman, çeşitli yıllarda Çağdaş Türk Dili ve Roman Kahramanları dergilerinin yayın yönetmenliğini ve editörlüğünü yürüttü. Türkiye PEN üyesidir. 

Kitaplarından bazıları:

Suyun ve Rüzgârın Şehri Çanakkale, İletişim Yayınları, 2020

Aşrı Memleket Trakya (T. Bilecen'le birlikte), İletişim Yayınları, 2018

Adı Başka Acı Başka (Karadeniz'in Son Ermenileri), İletişim Yayınları, 2016

Kardeşim Gibi (A. Papadopulos ile birlikte), Heyamola Yayınları, 2016

30 Yıl 30 Hayat (Ç. Sezer'le birlikte), İmge Kitabevi Yayınları, 2010

Başka Zaman Çocukları (roman), 2007, Heyamola Yayınları, 2007

Denize Düşen Dağ (monografi), 2006, Heyamola Yayınları, 2006

Belgesel filmleri: 

Kardeş Nereye: Mübadele, senaryo yazarlığı ve danışmanlık (yön: Ö. Asan), 2010

Oyunlarla Yaşayan Şehir, yönetmen, 2012

Hrant Amca: Memlekete Dönüş, yönetmen, 2016

Poliksena: Kız Öldün, yönetmen, 2018

Yola Gelmeyenler, yönetmen, 2020

]]>

2024-05-04T21:00:49Z dg43tfdfdgfd